Yüzün gök kucağı, yıldız serpiştir aralarına
Göçmen kuşlar kışlasında göç vakti hüzün gitmek vakitlerinde
Ellerin olsun, ellerin ellerim,
Avuçlarımda ekmek kokulu buğday kırıntıları
Sessiz söylenişlerin içten içe susuşu
Sen anla!
Artık öfke yok içimde
Uzun zamanlar öncesinden bu vakte değin
Sildim kendimi tarihin kızgınlık nöbetinden.
Biliyor musun deniz buralarda başka bir mavi rengi piç
Sardalya'ların gözlerinde korkunun resmi
Sessiz küfürlerinde tutuklanma endişesi
Başka bir ölümden doğmak ekmek kavgasının beti benzi
Avurtlarımda sarılık nöbetleri
Yüzün beyaz, yüzüm beyaz ay’ın rengi
Bulutların üzerinden gökyüzü yakın
Tutabileceğim kadar yakın yıldızlar ama karanlık aldatmacasındalar
Aydınlık şafak sofralarında bil cümlesi
Ölmek vakitlerinde; uykunun en mahmur koynunda uzanmaktalar.
Çırılçıplak kalmalı oysa beynimiz bedenimiz
Sömürü cennetlerinde hürriyetimiz
Bir atımlık mermilerin kıvılcımın da sonsuz ölümsüzlük
Duaları kabil değil habil’ den kalan ilk cinayetin
Suyun aylasında sereserpe cesetlerin üzerinden geçip gidenlerin
Tarih sayfalarında kırmızı çizgiden ibaret olmalı yeri
Kırılma noktaları ömrümüzün
Senin konuştuğun saatlerde durdu bu aralar
Hep sonbahar ortalarına denk getirip
Uzun notlara eklenen aidiyetlerde
Birer birer gidiyorlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap